Güvenlik-Sen’in yeni dönem sendikal pratiği; işçilerin iradesini yansıtan demokratik bir sendikal anlayışla özel güvenlik işçisi ile iktidar arasında zor yolu ile gizlenen sınıfsal çelişkiyi açığa çıkarmak, aynı kaderi ve yazgıyı paylaştığımız sınıf kardeşlerimizle mücadelemizi ortaklaştırmak ve iktidarın özel güvenlik işçilerine yönelik her türlü hukuksuzluğunu engellemek için mücadele etmek olacaktı
Türkiye’de neoliberal sermaye birikim rejiminin temellendirilmesine geçiş süreci 1980 askeri darbesi ile başlar. 2001 krizi ise, aradan geçen 21 yılda neoliberal uyum politikalarının yaptırımında yaşanan temsiliyet ve iktidar krizlerinin son bulduğu dönemdir. Çünkü kriz sonrası alınan kararlar bir yandan neoliberal politikaların tamamen kurumsallaşmasını sağlarken diğer yandan da devletin buna uygun olarak yeniden yapılandırılması sürecini başlatmıştır. Kuşku yok ki bu süreç bir yıl sonra yapılan genel seçimlerde AKP iktidarı ile bugüne dek “sorunsuz” olarak taşınmış ve neoliberal politikaların temel yönü olan esnek üretim biçimi adı altında küresel kapitalizm ile kusursuz eklenme süreci ve ekonomik tercihlerde buna uygun yönelimler harfiyen yerine getirilmiştir.
Bu bağlamda Türkiye’de özel güvenlik işkolunun gelişmesi de 1980 darbesi ile başlayan ve bugüne dek ulaşan neoliberal politikaların gelişim seyrine uygun ekonomik ve toplumsal değişimlere paralel bir gelişim süreci izlemiştir. Böylece temelleri 1980’lerin sonu ile atılan özel güvenliğin teşkilatlandırılması sürecini, 2004 yılında çıkarılan yasalar ile özel güvenlik alanının hem özel güvenlik şirketleri tarafından ele geçirilmesi hem de bu alanda yaşanan yoğun şirketleşme sayesinde de neoliberal dönemde özel güvenlik sektörünün son zamanların en gözde ve en önemli sermaye birikim alanlarından birisi haline gelmesi izlemiştir. Yıllık 3 milyar dolarlık devasa yatırımlar ise bu alanın sermaye için ne ölçüde önem taşıdığının da göstergesi olmuştur. Böylece AKP iktidarı ile yaygınlaşan yoğun taşeronlaştırma, ucuz iş gücüne bağlı olarak geliştirilen esnek istihdam koşulları ve emeğin güvencesizleştirilmesi sürecinden özel güvenlik işçileri de güvencesizleştirilen emekçi sınıflar ailesinin yeni bir üyesi olarak nasibini almıştır.
Bu anlamda özel güvenlik işkolunun ve Türkiye’de çalışan özel güvenlik işçilerinin durumunu hem iktidar tarafından hem de Türkiye’de çalışan milyonlarca işçinin içerisinde bulunduğu konum bakımından iki şekilde incelemek doğru olacaktır.
Birincisi; özel güvenliğin anlamı iktidar nezdinde sermayeye yarattığı olağanüstü katkıdır. Çünkü özel güvenlik sektörü ve buna bağlı olarak yaşanan yoğun şirketleşme süreci 2001 krizi ardından iktidar lehine neoliberal sermaye düzenine uygun ve kârlı bir sermaye birikim alanı yaratmıştır. 2004 sonrası ise özel güvenliğin taşeronlaştırılması ile bu sektör de hem iktidarın çehresine uygun bir şekilde emek sömürüsü yoğun bir alan haline getirilmiş hem de Türkiye’de yoksulluğu soğurmak ve buna bağlı olarak yeni yoksul, güvencesiz ve geleceksiz bir işçi ordusu yaratmak için kullanılmaya çalışılmıştır. Bu noktada özel güvenlik işçileri taşeronlaştırmanın yoğun olarak uygulandığı inşaat, maden, sağlık vb gibi alanlarda çalışan işçi kardeşleri gibi güvencesiz, düşük ücretlerle çalıştırılan ve yoksulluk sınırı altında sömürülen geniş işçi sınıfı ailesinin bir parçası haline gelmiştir. Türkiye’de istihdam edilen özel güvenlik işçilerinin yüzde 90’ını aşkını taşeronlaştırma altında çalıştırılması ise bunu destekleyen önemli bir örnektir.
İkinci husus ise AKP iktidarının özel güvenliği devlete ait güvenlik kurumlarının dışında toplum içerisinde yeni bir güvenlik kalkanı şeklinde konumlandırmasıdır. Yani iktidar özel güvenliği kendi ekseninde inşa etmeye giriştiği kamusal alanda kendi adına düzeni sağlayacak bir “toplumsal polis” aygıtı oluşturma arayışına girmiştir. Burada özel güvenliğin gelişiminin iktidar adına en önemli ve hayati noktasını dünya genelinde neoliberal politikaların gelişimine paralel olarak Türkiye’de de metalaşmamış alanların sermayenin kullanımına açılması yönünde neoliberal zapt etme ve baskı kurma politikasını geliştirme imkânı bulmuştur. İktidar bir yandan 2004 yılından itibaren özel güvenliğin şirketleşmesi süreci ile hem kendine bağımlı yeni ve büyük bir yoksul kesim oluştururken hem de bu kesim üzerinde kurduğu baskı ve rızayı bir bütün olarak kendisine karşı gelişebilecek tüm karşı koyuşların önüne baskı aracı olarak sürmeyi sağlamıştır. Özel güvenlik işçileri sömürülen yoksul bir sınıf olarak diğer emekçilerle aynı kaderi paylaşmasına rağmen onların karşısına devlet adına koruma gücü olarak çıkartılmıştır. Burada yer alan başat çelişki ise güvenlik işçilerinin sınıf olarak bütünlüklü şekilde hareket etmesini engellerken aynı zamanda diğer sektördeki işçilerin bir araya gelmesinin de önüne geçmiştir. Sonuç olarak özel güvenlik işçileri sınıfsal konumlarını devlete ve sermayeye karşı kine ve öfkeye çevirememiştir. Burada özel güvenlik işçileri adına değinilmesi gereken bir diğer nokta da özellikle özel güvenlik işçilerinin işyerinde yaşadıkları baskı ortamıdır. Genellikle işyerlerinde özel güvenliğin bağlı olduğu amirler ve koruma müdürlükleri devletin işyerlerindeki bu alana dair “zor yetkisini” elinde tutar ve genel anlamda özel güvenlik işçileri üzerinde hem baskı hem de kontrolü sağlayarak sözde ast-üst ilişkisi çerçevesinde işçilerin işçi olduklarından kaynaklı haklarını baskılar ve yine sınıfsal açıdan açığa çıkabilecek herhangi bir etkinin de önünde engel teşkil eder.
Özel güvenlik işçilerinin 2012 yılından itibaren ise 4688 sayılı kamu görevlileri sendikaları ve toplu sözleşmeler hakkına binaen sendikalaşma önündeki engeller kaldırılmış oldu. Yaklaşık 3 yılı aşkın bir süredir gerçekleşmeye devam eden özel güvenlik işçilerinin sendikalaşma süreci özel güvenliğin yaşadıkları sorunların çözümü ve taleplerinin dile getirilmesinde bugüne kadar yetersiz kaldığı söylenebilir. Bunun en temel sebepleri ise özel güvenliğin sendikalaşmasında sendikal tercihler ve iktidarın uzun bir zamandır sürdürdüğü makbul sendikacılık anlayışına uygun konfederasyonların seçilmesi ve desteklenmesi, bunun sonucunda ise sınıfsal bir perspektifle yapılacak sendikal bir çalışmadan ve böyle bir anlayıştan giderek uzaklaşılmasıdır.
Özel güvenlik işçileri adına sendikal çalışmalarını yaklaşık bir yıldır DİSK çatısı altında yürüten Güvenlik-Sen güvenlik işçilerinin hem sınıfsal açıdan çıkarlarını ve taleplerini gözeten hem de iktidarın elinde hukuksuzluğun ve baskının aracı olmayan bir sınıf mücadelesi sürdürmektedir. Türkiye’de çalışan yüz binlerce özel güvenlik işçisinin düşük ücretler ile güvencesiz bir şekilde çalıştırıldığı koşullarda Güvenlik-Sen, işçi sınıfının bir parçası olarak ısrarla görülmemesine karşın güvenlik işçilerinin de işçi sınıfının bir ferdi olarak bütünlüklü ve örgütlü bir şekilde mücadele etmesini amaç edinir. İktidarla ya da işyerinde patronlarla uzlaşmacı sendikal anlayışın karşısında işçinin söz ve yetki hakkını savunan Güvenlik-Sen, işkolu barajları ile sendikal örgütlenmenin ve sendika seçme hakkının önündeki engellere karşı işçilerin öz iradesinin hayata geçirilmesi için de mücadele etmektedir. Güvenlik-Sen yeni dönemde tüm özel güvenlik işçilerinin kendi haklarını elde etmek için çalışırken diğer işkollarındaki işçi kardeşleri ile birlikte bütünlüklü bir güvencesiz işçi hareketinin oluşturulmasına öncülük etmeyi amaçlamaktadır. Yakın zaman önce yaşanan metal işçilerinin isyanında görüldüğü gibi işçiler artık ne sarı sendikaları ve uzlaşmacı bir sendikacılığı tercih etmektedir, ne de sözde toplu iş sözleşmesi adı altında elde edilen sendikal yetkilerin işçilerin iradesi etrafında şekillendiğine inanmaktadır. Özel güvenlik sektöründe de faaliyet gösteren tüm uzlaşmacı ve sarı sendikal anlayışın karşısında Güvenlik-Sen’in yeni dönemki sendikal pratiği; işçilerin kendi iradesini yansıtan demokratik bir sendikal anlayışla özel güvenlik işçisi ile iktidar arasında zor yolu ile gizlenen sınıfsal çelişkiyi açığa çıkarmak, aynı kaderi ve yazgıyı paylaştığımız sınıf kardeşlerimizin önüne geçmek değil mücadelemizi ortaklaştırmak ve iktidarın yeni dönemde özel güvenlik işçilerine yönelik her türlü hukuksuzluğunu engellemek için mücadele etmek olacaktır.
Güvenlik-Sen Örgütlenme Uzmanları – Bülent Bulduk & Faruk Adıgüzel